news-details

Erdoğan: Çocuk sahibi olmanın daha önce hiç olmadığı kadar örselendiği bir dönemdeyiz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, KADEM 5. Olağan Genel Kurulu'nda konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şu şekilde:

"Kuruluşundan bu güne KADEM çatısı altında, kadın haklarının korunması ve demokrasimizin güçlendirilmesinde emek veren tüm kardeşlerimize yürekten tşekkür ediyorum. Hep olduğu gibi, bundan sonra da hayra destek şerre matuf tüm çabalarınızda, yanınızda olmayı, sizlere her türlü deseği vermeyi sürdüreğiz.

KADEM, ülkemizin iki önemli meselesini aynı çatı altında buluşturarak aslında konumuzun, insanın bizzati kendisi olduğunu ortaya koymak suretiyle hayırlı bir görevi yerine getirmektedir.

Fıtraten kadın ve erkekten oluşan insanı ayrıştırarak, birbirine rakip ve hatta düşman yapma, birbiriyle çatıştırma zihniyeti bizim medeniyetimize ait değildir.

Kadını ve erkeği karşı karşıya getiren anlayış; asırlarca yönünü şaşırmış bir vaziyette insanlığa en karanlık deneyimleri yaşatan batıya aittir. Bu müflis ve müfsit zihniyet daha bir, iki asır öncesine hatta 1960’lı, 1970’li yıllara kadar devam eden utanç tablolarını örtmek için kendine sahte bir tarih inşa etmeyi başarmıştır.

Ülke olarak bizde bu sahte ama parıltılı, içinde istismarı barındıran ama hak, özgürlük, eşitlik ambalajıyla reklamı yapılan bu çarpık demokrasi anlayışının albenisine uzunca bir süre ne yazık ki kapıldık. Bunun da sıkıntılarını çok farklı alanlarda yaşadık, halen de yaşıyoruz.

18 aydır Gazze’de devam eden soykırım başta olmak üzere son dönemde yaşanan hadiseler, batı değerleri denilen kavramların aslında içlerinin ne kadar da boş olduğunu hepimize göstermiştir. Hunharca katledilen masum çocukla, kadınla, bebekle birlikte batının zaten iyice zayıflamış olan ahlaki üstünlüğü de yok olmuştur.

Geldiğimiz noktada demokrasi kavramının Batının boyunduruğundan kurtarılarak, hakiki manada bir hak ve özgürlük meşalesi olarak insanlığa kazandırılması şart. Kadın haklarıyla ilgili batı patentli kampanyalara ve argümanlara da aynı zaviyeden bakmamız gerektiğine inanıyorum.

Bizim inancımızda ve kültürümüzde erkekle kadın arasında ne bir rekabet ne bir üstünlük yarışı, ne de insanın eşrefi mahlukat sıfatına aykırı bir durum söz konusu değildir. Çünkü medeniyetimiz, kadın ve erkek demeden yaratılanı eşit görür, hayatı, insanı, canı kutsal görür, dokunulmaz görür. Üstünlüğün de asla cinsiyette, kökende, renkte, ırkta değil ilimde, ahlakta, takvada, merhamette ve erdemde aranması gerektiğini emreder.

Elbette bunu söylerken kimi toplumlara sirayet etmiş yanlış uygulamaları inkar etmiyoruz. Hatalı yorumlardan kaynaklanan kötü örnekler ve pratikler esas değil istisnadır. Bertaraf edilmesi gereken marazlardır.

Sorunlarımızı hiçbir zaman halının altına süpürmedik. Her meselemizde cesaretle yüzleştik, üzerine kararlılıkla gittik. Kimi zaman töre denilerek, kimi zaman dinimize atfedilerek meşrulaştırılmak istenen hatalı uygulanalar yerine doğruyu, iyiyi, güzeli, insani olanı ikame etmeye çalıştık.

Çoğu mücadelede rüzgara karşı yürüdük. Ülkemizde özellikle 1960’lı yıllardan itibaren batının desteği ve teşviki ile yürütülen siyasi, sosyal ve ekonomik politikalar işimizi zorlaştırmıştır.

Bu sinsi politikalar kendi dinamiklerimizle çözebileceğimiz pek çok konu gibi kadınlarla ilgili sorunlarımızı da farklı bir mecraya taşımıştır. Önceleri televizyon, radyo, gazete, dergi gibi medya araçlarının son dönemde etrafımızı örümcek ağı gibi saran sosyal medya platformlarının yıkıcı etkileri karşısında direnebilmek gerçekten meşakkatliydi. Aynı zorlukları aynen iliklerimize kadar hissediyoruz.

Sosyal medyanın kaotik atmosferi ise çabalarımızı daha da güçleştiriyor. Kendi insanımızın bir kısmının evlatlarının inancıyla, hayat biçimiyle, siyasi algısıyla, sosyal çevresiyle bambaşka dünyalara kapılıp gitmesine engel olamamanın üzüntüsünü yaşıyoruz.

Çocuklarımızın zihinleri ve gönülleri kontrolü tamamen bizim dışımızda olan sanal bir dünyanın tesiri altındadır. Bu sadece ülkemize mahsus bir sorun da değildir. Batılı devletler dahil herkes insanın kendi elleriyle ortaya çıkarttığı Frankenstein ile mücadele içindedir.

Demografik yapımızdaki dramatik değişimi bundan ayrı göremeyiz. Birileri yüzleştiğimiz tehditlere yüzlerini kapamış durumda. En iyimser projeksiyonlar bile Türkiye nüfusunun 10 yıl sonra artıştan azalışa döneceğine işaret ediyor.

Mevcut tablonun devam etmesi halinde içinde bulunduğumuz asrın sonunda nüfusumuzun 10 milyon gerilemesi bekleniyor. Yani ülkemizi ve milletimizi nüfus konusunda endişe verici bir gelecek bekliyor.

1960’larda yanlış bir iş yaparak doğum kontrol sistemiyle Türk nüfusunu azalttılar. Bu ülkemiz için savaştan çok daha önemli bir tehdittir.

Yanlış eğitim ve yanlış nüfus politikasıyla milletimize güç ve zaman kaybettirdiler. Ancak ihanet kelimesinin tarif edebileceği bu yanlışı bugün de muhalefet eliyle, muhalefet belediyeleri eliyle halen devam ettirmeye çalışıyorlar.

Batının bile kurtulmak için yollar aradığı cinsiyetsizleştirme politikalarının ülkemizdeki savunuculuğunu muhalefet yapıyor. Belediyelerde personele maaş dahi ödeyemezlerken milletin kaynaklarını saplın akımlara peşkeş çekmekten utanmıyorlar.

Toplumun temeli olan aile kurumu, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tehdit ve tehlike altındadır. Ailenin, aile kurmanın, çocuk sahibi olmanın daha önce hiç olmadığı kadar örselendiği bir dönemin içindeyiz. Biliyoruz ki bugün pek çok aile 25-30-35 yaşına gelmiş çocuklarını, evlenip yuva kurmaya, çocuk sahibi olmaya ne yazık ki ikna edemiyor.

İnşaat sektörü artık 4+1 veya 3+1 değil, stüdyo tarzı 1+1 konutlar yapmaya yöneldi. Çünkü gençler tek başlarına yaşıyor ve 1+1 ev onlara yetiyor.

Ülkemizde birilerinin kin kustuğu Suriye’den, Türk Cumhuriyetlerinden, diğer coğrafyalardan gelen misafirlerimiz olmasa pek çok sektörün ciddi sıkıntıya düşeceğine bizler inanıyoruz. Bu tabii ki bizim tercih ettiğimiz bir durum değil ama vaka böyle. Karşımızdaki tablonun felaketimiz olduğunu anlamak için 10 yıl daha beklemeye gerek yok.

Kendi nüfusumuzu, kendi insanımızla artırmak için bir dizi önlem aldık ve uygulamaya başladık. Ancak meselenin maddi teşviklerin ötesinde, bir inanç, bir kültür, bir medeniyet tasavvuru olduğunu unutmamalıyız.

Kadına yönelik şiddetle mücadele hususundaki samimiyetimizin, kararlılığımızın, sıfır tolerans yaklaşımımızın şahidi sizlersiniz. Kadına ve çocuğa karşı şiddetle mücadele, aile kurumunu güçlendirmeyi amaçlayan politikalarımızın en önemli unsuru olmayı sürdürüyor.

Hükümetlerimiz döneminde yürürlüğe giren 6284 sayılı Kanun'un tavizsiz uygulanmasına verdiğimiz önemi bugün bir kere daha ifade ediyorum. Sözleşme değil, kanun yaşatır. Bu anlayışla bu konudaki dirayetli tutumumuzu inşallah devam ettireceğiz.
İş dünyası, eğitim ve siyaset başta olmak üzere kadınların kazanımlarında herhangi bir geri gidişe izin vermeyiz, vermeyeceğiz. 

Kadınların başörtülerinden, inançlarından dolayı ayrımcılığa uğradığı karanlık günler geride kaldı. Kadınların başörtüsüne, kılık kıyafetine, inancını kamusal alanda yaşama iradesine saygı duymayı öğreneceksiniz.

Kadın düşmanı zihniyet AK Parti iktidarıyla tarihe karışmıştır. Son 23 yılda Türkiye’yi kadınlarla büyüttük, kalkındırdık, demokrasi ve özgürlüklerde parmakla gösterilen bir konuma getirdik."

  Hibya Haber Ajansı